Psikanaliz kuramının öncüsü Avusturyalı nörolog Sigmund Freud, nevroz hastalarının davranış bozukluklarını anlayıp iyileştirmek adına insan kişiliğini anlamlandırmak için pek çok teori öneri sürmüş ve bu görüşlerini Psikanaliz ile beraber teori kapsamından çıkartıp bir terapiye dönüştürmüştür. Peki ya bu terapi başarılı olmuş mudur? İnsan davranışlarının sorumlusu olan kişilik aslında neyden sorumludur?Freud’un kişilik modellemeleri nelerdir?

Nevrotik hastalık nedir?

Psikanaliz nasıl bir tedavi yöntemidir?

Öncelikle nevroz hastalığı ,içine pek çok sayıda psikolojik rahatsızlığı dahil edebileceğimiz genel bir kategoridir. Bu ve bunun türevi bir rahatsızlıktan muzdarip olan hastalarda tutarsız davranışlar ,ani ve kontrolsüz duygusal tepkimeler görülebildiği gibi vücutta herhangi bir tıbbi sebep görülmemesine rağmen duyu ve işlev yitimi gerçekleşebilir. Örneğin herhangi fizyolojik bozukluğu olmamasına rağmen birey kol kaslarını oynatamıyor olabilir. İşte böyle bir hastanın ihtiyaç duyduğu tedavi fizyoterapi değil, psikanalizdir.

Freud’un teorisine göre hastanın kolundaki işlev yitiminin sebebi fizyolojik değil bir nevi ruhsaldır.Her insanın kişiliğini oluşturan çocukluktan yetişkinliğe kadar gelişen süreçte geçirdiği bir takım evreler vardır ve bu evrelerin herhangi birinde yaşanılan aksaklık bilinçaltına yansıyarak bireyin ilerleyen yaşantısında ona bir takım kabuslar yaşatabilir.

İnsan davranışlarını meydana getiren kişiliği açıklayabilmek adına Freud 5 farklı model tasavvur etmiştir. Bunlar sırasıyla; Topografik ,Ekonomik ,Yapısal ,Genetik ve Dinamik modellemelerdir.

1-Topografik Model
Bilinç- Bilinç Öncesi-Bilinçaltı

Bilinç
Zihnimizin üç ana bölümünü en iyi şekilde ifade edebilmek için Freud ,bir buzdağı metaforundan yararlanmıştır.Bu metafora göre buzdağının görünen kısmı tıpkı bizim bilincimiz gibi işlev görür. Duyu organlarımızla şimdiki zamanda idrak edebileceğimiz, duygular ,hayaller ve fanteziler dahil olmak üzere her şey bu kategoriye dahil edilebilir.

Bilinç Öncesi
Buzdağının denizle birleştiği yerde kalan bilinç öncesi kısım ise şimdiki zamanda artık deneyimleyemediğimiz ,ancak düşündüğümüz zaman hatırlayabildiğimiz ve dilediğimiz zaman ortaya çıkarabileceğimiz anılarımıza ev sahipliği yapar.

Bilinçaltı
Suyun altında kalan buzdağının en karanlık ve en kapsamlı olan bölümü ise bizim bilinçaltımızdır. Bilinçli zihnimizin ulaşamadığı her türlü bilgi zihnimizin bu bölümünde mevcuttur. Konu kapsamında bir ayrım yapmaksızın zihnimizin bu bölümü bünyesine her türlü şeyi kabul eder ve bu bilgileri kolay kolay bünyesinden atmaz.

Nevroz Hastalarını tedavi etmek için bakılması gereken öncül yer zihnimizin bilinçaltından oluşan kısmıdır.
Bilinçaltımızda gerçekleşen olaylar adı üstünde bilincimizin dışında varlığını sürdürür, yani bu da demek oluyor ki hastamız onu rahatsız eden şeyin varlığından bile haberdar değildir.İşte problem tam olarak bu noktada ortaya çıkıyor.Bildiğimiz bir şeyden kurulmak kolaydır peki ya bilmediklerimiz?

Freud’un Psikanalizle yapmaya çalıştığı şey bilinmez olanı bilinir hale getirmek ve ondan bu şekilde kurtulmaktır. Yüzleşme diyebileceğimiz bu durumun tıptaki karşılığı ‘katharsis’tir.

Nedir bu Katharsis?

24 saatlik bir süreçte dahi vücudumuza türlü sayıda gıda alır , içeriğini pek önemsemeyiz. Besin değerlerine baktığımızda dahi vücudumuza farkında olmadan pek çok şeyi depo ederiz. Şimdi bu gıdaların sindirilebilen ve sindirilemeyen kısımlarını düşünün. Vücudunuzun kullanamadığı gıdaları boşaltım yoluyla bünyesinden atması gerekir değil mi? Peki ya atamazsa? İşte o zaman türlü dertlerle karşılaşırız.


Vücudumuzun tek noktasında yaşanan problem her noktaya yayılır ve tek çözüm yolu bu fazlalıklardan kurtulmaktır. Psikanalizin yapmaya çalıştığı da bir nevi budur. Bilinçaltımız gerekli gereksiz her bilgiyi biz farkında bile olmadan bünyesinde biriktirir. Bu birikim esnasında birbiriyle alakasız pek çok içeriği hikayeleştirir ve bunları bizlere sunar. Yaşamadığımız bir anıyı yaşadığımızı iddia etmemiz , rüyalarımızda türlü saçma içeriği ,kişileri ve yerleri olay örgüsü haline getirmemizin sebebi de budur.

Bu bağları kurarken bizim için duygusal anlamda yıkıcı olan anılar , kişiler farklı bir olay örgüsüyle şekillenebilir. İşte böyle bir durumda rahatsızlığımız baş gösterir. Artık tek yapılması gereken hastanın duygu ve düşüncelerinin derinlerine, bilinçaltının şekillenmesine vesile olan evrelere bir göz atıp, bilinçsiz olan kısmı bilinçli hale getirmektir.

Freud bunu hepimizin film ve dizilerde sıklıkla gördüğü ‘1-2-3 gözlerini kapat. Şimdi uyu, ne görüyorsun ?’repliğine benzer bir yolla odasındaki sofaya uzanmalarını rica ettiği hastalarının çocukluğuna inerek yapmaktadır. Tıpkı o sancılı sürecin ardından sifonu çekmeden önce ‘tüm yaygara bunun için miydi?’diyerek attığımız bakış gibi hastanın problemiyle yüzleşme anı ‘Katharsis’ anıdır. Hasta ancak bünyesindeki rahatsızlığın kaynağını bulup onunla yüzleştiği zaman refaha kavuşabiliyor.

Bilinçaltı ve psikanaliz kuramı sadece böyle açıklanabilir mi yani ,boşaltım gibi pek de hoş olmayan bir benzetmeyle? Elbette hayır. Ne bilinç altının gizemleri ne de Freud’un bu alandaki teorileri bu kadar basite indirgenebilecek düzeydedir ancak her olayda olduğu gibi idrakı en kolay seviyeye çekebileceğimiz açıklamalar dilimizin bünyesinde mevcuttur.

Bir sonraki yazımda Freud’un kişilik modellerinden Yapısal ve Ekonomik modellerine yer vermek istiyorum.

Ekonomik modellemede özetle, insanların doğuştan sahip olduğu iç güdülerden olan Eros ve Thanatos’u ve yaşam enerjisi olmak yanında pek çok kavramı karşılasa da kitleler tarafından en çok ‘cinsellik arzusu’ olarak tanınan ve gündelik literatürümüzde de sıklıkla kullanılan Libido kavramına bir göz atacağız.

Yapısal modellemede inceleyeceğimiz kavramlar ise zihnimizin ilk oluşmaya başladığı zamandan itibaren bizlerle birlikte olsa dahi zihnimizin en alt katmanlarına hapsedilen, ancak bunlara rağmen insan davranışının temel sebebi olan İd ve arzularına ,bu arzuları doyurma işini mantık ve toplum normları çerçevesinde inceleyip ahlak süzgecinden geçiren Süperego’ya ve de son olarak süperego’dan aldığı bu son dönütü davranış olarak dışa vuran Ego kavramları olacak.