10 Kasım denince, kafamda canlandırırım her zaman. Zira kelime de kalamayacak kadar duygu barındırır bende bu takvim yaprağı. Bugün, fiziksel olarak 10 Kasım’a, fikirsel olarak yana yatık 8’e tekabül eder.

Mavi göz ve sarı saçtan daha çok yakışan bir şey varsa o da; bilim, sanat ve sporun tek gülüşte toplanmasıdır bence. Zira fikri hür güçlü nesillerin temel ihtiyacı bu gülüşün ta kendisidir.

Kim hayal edebilirdi ki?

Anın şartları ve psikolojisini her zaman olduğundan farklı anlamanızı istiyorum bu sefer.

Osmanlı Devleti’nin gücü ve şanı cümlelere sığmazdı zamanında. Nice denizler göl olmuştu ne de olsa. Ancak ardı ardına gelen mağlubiyetlerden sonra alınmaya çalışan zaferler siyasi hataları beraberinde getirince işler iyice karışmıştı. Şehzadeler “öldürülme” korkusu ile saraya hapsediliyor, devlet yönetimi namına bir ders almayı bırakın neredeyse hiç bir kimse ile iletişim kuramadan büyüyorlardı. Hızla kaybedilen topraklar bazı anlarda şok etkisi yaratıyordu. Fatih’in, Kanuni’nin, Selim’in ve daha nicesinin emanetleri hızla düşüyordu. Halk sefalet çekiyordu. Yangınlar, isyanlar ve salgın hastalıklar…

Osmanlı Devleti’nin dağılma ve yıkılış devri (1792 – 1918)

Osmanlı Devleti’nin yıkılış dönemindeki Harbiyeliler her Harbiyeli gibi vatanlarına aşık, gözleri ufuk dolu gençlerdi. Mustafa Kemal’de onlardan birisiydi zaten.

Türkiye’nin ihtiyacı olan her yeni hücreyi, asker olduğu dönemde hayal eden Mustafa Kemal silah arkadaşları ile bu ulusu yeniden aydınlığa çıkarttı.

Cumhuriyet yıllarında birçok devrim yaptı. Modern toplum yapılarının temelleri atıldı. Mimari, endüstri ve tarımda ilerlemeler kaydedildi. Eğitim alanında büyük başarımlar kazanıldı.

Ve 10 Kasım günü saat 09.05’te Dolmabahçe Sarayı’nda Gazi Mustafa Kemal, hayata gözlerini yumdu.

Peki… O sadece yukarıda yazanları mı bilmemizi istiyordu?

Mustafa Kemal ATATÜRK, uçurumun kenarındaki bir ülkenin subayı olduğu esnada görkemli İstanbul Boğazı’na demir atan İngiliz gemilerini gösteren yaverine “Geldikleri gibi giderler…” demişti. Öylesine bir psikoloji içerisinde ileri görüşlülük ve hayalperestlik(!) arası bir ifadenin ileri görüşlülük ürünü olması. Bundan sonra o mavi gözlü adamın iki dudağı arasından çıkacak her sözün doğruluğunu kanıtlar nitelikteydi. O adam;

Bütün ümidinin gençlikte olduğunu ve en hakiki doğrunun ilim olduğunu da söylemişti. Ayrıca, “Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküş vardır. Her ilerleyişin ve kurtuluşun anası hürriyettir.” demişti.

Böylesine bir dehanın bütün ümidi bende ve bizdeyse…

En doğru yol ilim, ve hürriyet ilerleyiş demekse…

O ağızdan çıkan her sözün bize vermek istediği mesajı tarihle harmanlayıp odamıza poster olarak değil de fikirlerimize kazımaya öncelik verirsek onun isteğini yerine getirmiş olmaz mıyız?

Burak KOSAR

Fikirlerini bilmemizi ve anlamamızı isteyen bir lider geçti bu topraklardan. Dünyadan bir haber yetişebilecek bir nesle hitabında da dediği gibi; “Zorla aziz vatanın bütün kaleleri ele geçirilmiş, bütün irler. Üstelik bu iktidar sahipleri, kişisel çıkarlarını işgalcilerin siyasi istekleriyle birleştirebilirler. Ulus fakirlik ve çaresizlik içinde yorgun ve bitkin düşmüş olabilir.”

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asîl kanda, mevcuttur!

SAYGI, ÖZLEM, ve FİKRİNLE ANIYORUZ…