23 Nisan 1920’de, 1400 yıl sonra Türk milletinin kurduğu devletin isminde Türk kelimesi geçti. Dört bir yandan kuşatılmış millet, sanki o kadar musibet yaşamamış gibi kudretli meclisini, Türkiye Büyük Millet Meclis’ini açtı. Peki durumu o günlere getiren durum ve şartlar nelerdi?

Önce Balkan Savaşları, ardından Birinci Cihan Harbi Osmanlı Devlet’ini hayli yıpratmıştı. O devlet ki yıpranmış halinde Çanakkale’den düşmanı geçirmedi. Demirden kaleleriyle su üzerinde konuşlanan düşmana geçit vermedi, ardından ardı arkası kesilmeyen kara saldırılarında Mustafa Kemal gibi başarılı komutanların önsezileri sayesinde büyük zaferler kazanıldı. Ancak düşmanın planı bitmedi.

Savaş bitmiş ancak 13 Kasım 1918’de hızını alamayan İngilizler, Çanakkale’den geçip gelemeyen, İstanbul’u işgal edemeyen İngilizler bu kez hedeflerine ulaşmıştı. İstanbul, 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğunun yaklaşık 450 yıllık başkenti işgal altına alınmıştı. Askerlerimiz silahsızlandırılmış, vilayetlerimizin işgaline zemin hazırlanmaya başlanmıştı. Durumun, baskı altındaki İstanbul hükumeti tarafından çözülemeyeceğini anlayan Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Anadolu’da işgale direniş başlatmak amacıyla Samsun’a çıktı.

Samsun’da direniş mücadelesine başlayan Mustafa Kemal ve Silah arkadaşları, Anadolu halkının özverisiyle, dayanışmasıyla İngilizlere, Fransızlara, Yunanlılara, Ruslara, kısaca dönemin en güçlü devletlerine karşı ayakta dimdik duruyordu.

Birçok genelge, kongre ve bildiriden sonra Meclis kurmanın önemi iyice anlaşılmıştı çünkü İstanbul’daki Meclis feshedilmiş, mebuslar (milletvekilleri) sürgünle uzaklaştırılmıştı. Ankara’da meclisi tekrardan kurmaya karar veren Mustafa Kemal, vatanseverlerin yardımıyla İstanbul’da işgal altındaki mebusları kaçak yollarla Ankara’ya getirtmeyi başarmıştı.

Birçok ilden yeni seçilmiş milletvekilleriyle birlikte İstanbul’dan, İngiliz zulmünden kurtulan vatansever milletvekillerini Ankara’da toplamayı başaran Mustafa Kemal, 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni Ankara’da açtı.

O gün 1400 yıl sonra ilk defa, kurulan bir devlette Türk ismi geçiyordu. O gün 4 tarafı düşmanla dolmuş millet, sanki eski ihtişamlı günlerine kavuşacakmış gibi coşkuyla açtı o meclisi. Nitekim o günlerine de döndü. Nice krallar, savaştan sonra kurulan yeni devlete ziyarete gelmiş, Mustafa Kemal Atatürk yabancı basının dergilerinde kapak fotoğrafı olmuş, Türk milleti hak ettiği konuma tekrardan yükselmiştir.

19 Mayıs’ta başlayan direniş ruhu, TBMM’nin açılmasıyla daha da harlanmış, ardı arkası kesilmeyen zaferlerle düşman işgaline karşı dimdik durulmuştur. 13 Kasım 1918’de, İstanbul işgal edildiğinde boyun eğmeyen bu yüce millet, Kendisini ayaklar altına aldırmamış, dünyanın en güçlü devletlerine diz çöktürmüştür.

Savaşın sadece zorunlu olduğunda yapılması gerektiğini söyleyen Mustafa Kemal Atatürk, ”Yurtta sulh, cihanda sulh” prensibini benimsemiş, hem Türk milletine hem de kendisinden yardım isteyen istemeyen bütün milletlere örnek bir karakter olmuştur.

Peki bu önemli tarih neden çocuklara atfedildi?

Atatürk, kurulan yeni devletin geleceğinin Türk çocuklarının ve gençlerinin ellerinde olacağını biliyordu. Dünyada birçok önemli tarih var. Ancak böylesine önemli bir tarihin, bir milletin tekrardan direniş ateşiyle yanıp kavrulmasının en büyük temsillerinden biri olan bu tarihi çocuklara atfetmek, ancak Atatürk gibi bir dehanın aklına gelebilecek bir işti.

Çünkü Osmanlı İmparatorluğu çöküş yıllarındayken, Türkiye Cumhuriyetini kuranlar daha çocuktu. Onlar, çocukluktan itibaren devletin gidişatına şahit olmuş, daha gençken çözümler üretmeye başlamışlardı. Bu düşünceyle büyüyen o çocuklar, günü geldiğinde o milleti kurtaracak kararlar almaktan çekinmedi. Bir devletin geleceğini ancak ve ancak çocuklar ve gençler belirleyebilirdi.

Dünyanın başka hiçbir ülkesinde çocuklara ait bir bayram yoktur. Zaten bu bayram sadece Türk çocuklarının değil, bütün dünyanın çocuklarının bayramıdır.

Geleceğin genç ve çocukların ellerinde olduğunu bilen Mehmet Akif Ersoy da şu sözleri dizelere dökmüştür:

Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Ulusal Egemenliğin ve Çocukların Bayramı 23 Nisan Kutlu Olsun!